27 Ağustos 2018 Pazartesi

15 Mayıs 2018

Bu yazı Melih KASAP tarafından yazılmıştır. Kaynak gösterilerek kullanılabilir.

15.05.2018 saat 21:00 suları...

 Kadıköy Belediyesi çağrı merkezinden Afet Acil Durum Yönetimi Merkezimizi aradılar. Arayan arkadaş Fenerbahçe Mahallesi 18 Mart sokak ve çevresindeki 3 – 4 sokaktan, vatandaşların çağrı merkezlerini yoğun olarak aradıklarını, belirtilen mahalde yoğun bir koku olduğunu ve arayanların büyük çoğunluğunun bu kokuyu asit kokusu olarak belirtmekle beraber gaz kokusu olarak niteleyenlerinde olduğunu söyleyerek bizden olayın araştırılması için ekip talebinde bulundu.

   Çağrı merkezi personeli olan arkadaşa olay yerinde belediyeden bir ekip olup olmadığını sordum. Bir zabıta ekibinin adresleri gezdiğini belirterek telefon numarasını verdi. Kanalizasyon veya doğalgaz hattında bakım veya kaçak ihtimaline karşı İSKİ, İGDAŞ ve İtfaiye ile görüşüp görüşmediklerini sordum. Bu kurumlarla görüşülmediği (nedense son zamanlardaki birçok olayda, ilk müdahale ekiplerini aramadan direk bizi aramaya başladılar.) bilgisini veren arkadaşa daha sonra olabilecek bu gibi durumlarda ilk önce bu kurumları aramasının daha doğru olacağını belirterek kokunun deniz tarafından esen rüzgâr nedeniyle rögarlardan gelmiş olabileceğini veya o çevrede bulunan bir işletmenin kanalizasyona bir madde karıştırmış olabileceğini (Tuzla'da görmüştük) belirttim. Belirtilen adres ve çevresinde herhangi bir işletmenin bulunmadığı cevabını verince bu şık elenmiş oldu.

   Olay yerini gezen Zabıta Memuru arkadaş ile görüştüm. Kendisinin şu an olay yerinde olmadığını ama gezdiği zamanda kokunun genzi yakacak kadar yoğun olduğunu belirtti.

   Hem İtfaiye Komuta ile hem de Kadıköy İtfaiyesi ile görüştüm. Kendilerine bu konu ile alakalı bölgeden hiç ihbar gelmediğini belirttiler.

   İSKİ ve İGDAŞ ile görüştüm. Bölgede bakım çalışması yapılıp yapılmadığını, kendilerine herhangi bir ihbarın gelip gelmediğini sordum. Bölgede bakım çalışmalarının olmadığını ve kendilerine herhangi bir ihbar gelmediğini belirterek kontrol amaçlı ekip sevk edip araştıracaklarını ve bize dönüş yapacaklarını söylediler.

   21:35 sularında İGDAŞ geri dönüş yaparak bölgeye bir ekibin gittiğini herhangi bir koku bulgusuna rastlanmadığı, adresteki 3-4 sokakta vatandaşlarla yapılan görüşmelerde, 2-3 saat kadar yoğun bir koku olduğu fakat sonra bu kokunun kaybolduğunu söylediklerini belirttiler.

  21:50 sularında İSKİ geri dönüş yaparak bölgeye yönlendirdikleri ekiplerin herhangi bir kokuya rastlamadıklarını, kokunun ters esen rüzgâr nedeniyle kanalizasyondan gelmiş olabileceğini ve her ihtimale karşı İSKİ ekiplerinin verilen adreslerde kanalizasyonu tazyikli su ile temizleme çalışması yaptığını belirtti.

   21:55 suları Kadıköy Belediyesi Çağrı Merkezi ihbarları kapatmak için bilgi almak amacıyla tekrar aradı. Kendisine yukarıdaki işlemleri özetleyerek görüşmeyi sonlandırdım. Birkaç dakika sonra tekrar arayarak AKOM'la görüştüğünü ve AKOM'un yapılan işlemlerden haberi olmadığını belirttiğini söyleyerek benim bilgilere (sanki sahte bilgi veriyormuşuz gibi) nasıl ulaştığımı sordu. Kendisine AKOM'un ayrı bir kurum olduğunu, benim bilgileri, işlemleri yapan ekiplerin bizi olay yerinden cep telefonları ile aramaları ile hatta gerektiğinde whatsapp'tan resim ve görüntü göndermeleri ile aldığımı söyleyerek sorunun diğer kurumlar arası olduğunu belirterek görüşmeyi sonlandırdım.

25 Ağustos 2018 Cumartesi

1994 yılı

Bu yazı Melih KASAP tarafından yazılmıştır. Kaynak gösterilerek kullanılabilir.

  1990 yılından beri OYAK-RENAULT Bursa fabrikasına Otomotiv yan sanayii olarak hizmet veren bir firmada; preslerin kalıp işlerinde, Torna ve Freze işlerinde çalışmaktaydım. Ayrıca firmanın fabrikaya bildirdiği kalite kontrolcüsüydüm.  

   1994 yılına kadar firma hem personel olarak hem de makine ve teçhizat olarak gelişim göstermiş, ileriye dönük yeni yatırımlar planlamaktaydı. 93 yılı sonu 94 yılı başlarında piyasalarda bir durgunluk başladı. Gerçi firma sürekli sipariş alıyor ve üretime devam ediyordu ama çalışanlara önceleri mesai ücretleri daha sonraları ise maaşları geç yatmaya başladı. Mart ayı gibiydi ki o ay mesailerin sonra ödeneceği, maaşın ise yarısının verileceği söylendi. Nisan ayında (kriz kararları açıklanmıştı) sipariş alıp çalışmaya devam ederken maaşın 1 ay gecikmeli verileceğini öğrendik. 

   Firmada çalışan kişi sayısı hatırladığım kadarıyla 20 – 25 kişiydi. Yemek saatinde aramızda yaptığımız toplantıda herkes durumunu döktü ortaya. Ben ve  3 kişi; bekar olduğumuz için bizim için sorun teşkil etmez görüşündeyiz ama siz ne derseniz destekleriz dedik. Çoğunluk evli olduğundan ve zaten birkaç aydır eksik maaş alındığından (mesailerin verilmemesi, eksik verilen maaşlar) zor durumda olduklarını belirttiler. Ertesi sabah patronla görüşme kararı alarak işbaşı yaptık. 

   Sabah oldu. İş yerine geldiğimde kimsenin kıyafet değişmediğini gördüm. Topluca patronla görüşelim içeride kalan maaşlar verilmezse iş bırakalım dediler. Yeni işe girmiş bir kişi vardı, abiler beni mazur görün. Ben daha yeni girdim dedi. Sen geç iş başı yap dedik. Patronun yanına topluca girmeyelim, aramızdan birkaç kişi girsin durumu anlatsın verdiği cevaba göre çıkıp tepkimizi veririz dedim. Aralarında benim de olduğum dört çalışanı seçip patronla görüşmeye girdik. İçeride kalan paraları alamadığımız gibi o ay ki maaşlarında ödenemeyeceğini duyunca tüm arkadaşların paralar verilinceye kadar iş bırakacağını söyledim ve odadan çıktık. Arkamızdan yaptığımızın kanunen suç olduğunu söylese de dışarı çıkınca arkadaşlara durumu anlatınca herkes iş bırakıp evlere gitti. Giderken ustabaşına da tüm çalışanlar adına ne zaman paralar verilir o zaman geliriz dedim. 

   Aradan 2 veya 2,5 ay geçmiş ve firmadan ses çıkmamıştı. Gidip özel eşyalarımı alayım dedim. Firmanın bulunduğu yere yaklaştığımda makinelerin çalıştığını duydum. İçeri girdiğimde ise ben hariç; maaşlar ödenmezse iş bırakalım diyen herkesin işbaşı yaptığını gördüm. Onları ne suçladım ne de kendilerine laf ettim.  

   Bu olaydan çıkardığım ders, işin içine çıkar girince kimseye güvenilmeyeceğidir. 

23 Ağustos 2018 Perşembe

23 Ağustos 2017

Bu yazı Melih KASAP tarafından yazılmıştır. Kaynak gösterilerek kullanılabilir.

Memleket ziyareti için, dün yapmış olduğum otobüs yolculuğundan hafızama kazınacak iki anı...

Çaprazımda oturan anneli kızlı ( ki kızında 3-4 aylık olduğunu sandığım bir bebeği var ) yolcuların arasında geçen ve neredeyse otobüsün yarısının duyduğu bir konuşma. 

 Kız, annesine başının ağrıdığını söylüyor. Annesi de her yere uçakla gitmeye alışık olduğun için garibanlar arasında durmak seni rahatsız etmiştir cevabını veriyor.

Hemen arka koltuğumda oturan ve yaşıt sayılan iki kız arkadaşın, otobüsün televizyonundan Amerika'da izlenen tam güneş tutulması haberi üzerine yaptığı konuşma. 

 Kızlardan biri biz niye izleyemedik diyor. Diğeri gece tutuldu gece güneş mi olur diyor. Diğeri Amerika'da izlenmiş ama diyor, beri ki e orada gündüz diyor. 

Dönüş yolundayım ve otobüsteyim. Yeni anılara doğru kontak açtık İstanbul'a doğru yol alıyoruz.

22 Ağustos 2018 Çarşamba

1992 yılının yazı. (Tarih tekerrürden ibarettir sözünün benim açımdan ispatı)

Bu yazı Melih KASAP tarafından yazılmıştır. Kaynak gösterilerek kullanılabilir.



   O yıl ortaokuldan mezun olmuşum. Liseye başlamadan önce, yaz tatilinde 3 ay boyunca ailemin isteğiyle Kadıköy’de tanıdık bir avukatın bürosunda çalıştım. Ailemin amacı, sessiz sakin ve fazla konuşmayan bir kişiliğim olduğundan lisede ezilmemem için açılmamı sağlamaktı. Gerçi fazla bir değişikliğim olduğunu da söyleyemem. Hala sessizim, fazla ve gereksiz konuşmayı sevmem. Konuştuğumda da lafı gediğine koymayı severim.  

   Her neyse biz o günlere dönelim. Büroda avukat, hukuk öğrenimine devam eden 2 stajyer avukat, 18-19 yaşlarında bir sekreter ve ben çalışıyoruz. Benim görevim daha çok getir götür işleri, noter tasdik işleri ve fotokopi. Dava dosyalarının fotokopilerini çekip dosyalamak, Adliyeye giden avukat beyin unuttuğu veya istediği bir evrakın aslını veya fotokopisini götürmek gibi… 

   O sabah, avukat bey ve stajyer avukatlar Kadıköy Adliyesine akşama kadar sürecek davaları için evraklarını alıp bürodan ayrıldılar. Öğle yemeği saati geldiğinde sekreter hanım (adını çok uğraşmama rağmen hatırlayamadım.) yemeğe önce ben gideyim, gelince de sen gidersin, ben gelene kadar da telefonlara sen bakarsın olur mu dedi. Olur deyip onu yemeğe gönderdim. Aradan 15 -20 dakika geçmişti ki; eski siyah beyaz Türk filmlerinden fırlamış tiplerden 5-6 tanesi büroyu bastı. Önce avukatı sordular, Adliye de dedim. Sonra bir dosyayı sorup onu bana ver diyen sinirli bir tiple muhatap oldum. Dosyanın arkamdaki dolapta en alt sürgülü kapak içinde ki klasörde olduğunu bildiğim halde (fotokopilerini ben çekip klasörlediğim için) dosyanın avukatın yanında olduğunu söyledim. Dava tarihi değil ki avukatta dosyanın ne işi var dediklerinde, dosya da tereddüt ettiği bir konu varmış, tecrübeli olarak gördüğü bir avukat arkadaşından görüş alacakmış o yüzden yanına aldı dedim. Ne zaman gelir dediler. Bugün gelmez akşama kadar davaları var, bitince adliyeden eve geçer dedim. Hatta büroyu ben kapatacağım deyip cebimdeki anahtarı gösterdim. Ararsa geldiğimizi söylersin deyip çekip gittiler. 

   Onlar gidince büronun yanında olan pazarlamacıların bürosundan iki bayan koşarak yanıma gelip, Polisi arayacaktık ama bizim kapıda da iki kişi vardı, ceketlerinin altında silahlarını gördük korktuk dediler. Sen bu yaşında bu kadar sakin kalıp nasıl idare ettin diye sorup sarılıp sarılıp öptüler. Bu sırada yemeğe giden sekreter geldi olayı ona da anlattık. Pazarlama bürosundaki bayanlardan biri adliyede olan avukat beye olayı anlatmaya gitti. Avukat bey geldi hem benden hem de yandaki bayanlardan olayı tekrar dinledi. Yaşadığın kolay bir şey değil, korkmuşsundur bırakırsan anlarım dedi.  Okullar açılınca zaten bırakacağımı belirtip devam edeceğimi söyledim. Avukat bey bana burada olan burada kalır, evde bugün olanları anlatıp aileni üzme dedi ve beni eve erken gönderdi. Ertesi gün işe gittiğimde ise gelmeyeceğimi düşündüğünü söyledi ve  ben okul açılana kadar çalışmaya devam ettim. 

   O zamanlar bilemezdim tabi. Yıllar sonra çalıştığım kurumda bir gece nöbeti esnasında kurumun hainlerce basılıp üzerimize onlarca namlunun doğrultulacağını, kafamıza silah dayanacağını. Tarih tekerrürden ibaret derlerdi de inanmazdım…  

2017 Nisan ayı içi


Bir Pazar nöbeti sabahı... 

Yeni gelmişim, çay almak ve biraz da kapı önünde sigara içen arkadaşlarla laflamak için mutfaktayım. Telefon telsiz telefona yönlendirilmiş tam çayımı doldururken çaldı. 

-İstanbul Afad. 

-Evimin girişi çöküyor, Fatih ilçesi ….. adresindeyiz acil gelebilir misiniz buraya. Belediyeyi aradım sizin numaranızı verdiler. 

-Evimin girişi derken biraz daha açabilir misiniz olayı. Giriş kısmı, toprak kayması veya göçük gibi bir olay mı yaşıyorsunuz? 

-Binamız ahşap, eski bir bina ve giriş kısmın tahtaları yıkılıyor. 

-İlçe belediyesi Fen işleri veya Büyükşehir belediyesi Fen işleriyle görüşmeniz lazım. Ayrıca İtfaiyenin tehlike arz eden parçalar varsa onları alması ve zabıta ekiplerinin de güvenlik işiyle ilgilenmesi lazım. Evimiz eski ahşap bina dediniz... Eğer tarihi bir değeri var ise Kültür Varlıklarını Koruma kurulu Müdürlüğünün de bir bakması lazım. 

-Ben İtfaiyeyi mi arayayım şimdi? 

-Önce İlçe belediyesi Fen işleri ile veya Büyükşehir Belediyesi ile görüşün onlar gerekli prosedürü uygularlar. 

-Teşekkür ederim iyi çalışmalar. 


Bu yazı Melih KASAP tarafından yazılmıştır. Kaynak gösterilerek kullanılabilir.

18 Ağustos 2018 Cumartesi

…28 ŞUBAT 2001…

Bu yazı Melih KASAP tarafından yazılmıştır. Kaynak gösterilerek kullanılabilir.
   

   99 Marmara depreminde Şişecam’ın bir kuruluşunda işçi olarak çalışmaktaydım (Şimdi unuttum ama amiyane tabirle o zaman, paraya para demiyordum). Depremde Avcılarda oturan iş arkadaşlarımızın mahallelerinde yıkılmalar olduğu ve kendileri kurtarma çalışmalarına katıldıkları için onların yerine de çalıştığımız zamanlar oldu. Hafta sonu yaptığımız mesailerin tutarlarını almayıp depremzedeler için açılan kampanyaya bağışladık.  

   O an için elimizden gelen buydu. Daha fazlasını da yapabilmeliydim diye düşündüğüm sıralarda ilk memurluk sınavını (DMS) kazanmış ve yerleştirmeler için tercihler yapıyordum. O zaman ki adı Sivil Savunma İl Müdürlüğü olan ve sonradan Afet ve Acil Durum Müdürlüğü olarak değişen kurumu tercih olarak yazdığım ve ilerleyen zamanlarda yerleştirildiğime dair belge elime geçtiği sırada hala çalışmaktaydım.  

   28 şubat tarihi itibariyle iş yeriyle ilişiğimin kesilmesini belirttiğim istifa dilekçemi personele bırakıp işbaşı yaptığımda, öğleden sonra personel müdürü tarafından çağrıldım. Odasına girdiğimde, elinde dilekçem yüzüme baktı ve eğer çıkarılma korkusu veya tereddüdü yüzünden istifa ediyorsan, sen çekirdek kadrodasın, yani çıkarılmayacaklar içindesin” dedi. Ben de, o an ki duygularımı dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım. Ben konuştum, o konuştu. En son “memur olmakta kararlısın yani, 15 GÜN TOK 15 GÜN AÇ YAŞAMAYI GÖZE ALIYORSUN” dedi. Evet deyip 28 şubat itibariyle ilişiğimi kestirdim. 28 şubatın Sivil Savunma günü olması tatlı bir tesadüftür benim için. 12 Mart 2001 itibariyle de memur olarak görevime başladım. 

2017 senesinin Kasım ayının ortaları


Bu yazı Melih KASAP tarafından yazılmıştır. Kaynak gösterilerek kullanılabilir.


  2017 senesinin Kasım ayının ortalarında bir nöbet esnasında. (1 Kasımda Şile açıklarında batan Bilal Bal isimli kuru yük gemisinde yürütülen arama çalışmaları sonları) 

   Saat 02:00 sularında İtfaiye komutadan arandık. Büyükçekmece’de sahilden yaklaşık 30 metre kadar uzakta bir tekneden batmak üzere olduklarına dair ihbar aldıklarını söylediler. İhbarcının ve Büyükçekmece sahilde bulunan emniyet ekibinden bir polis memurunun iletişim bilgilerini İtfaiye Komutadan aldım.(o gün fırtına uyarısı vardı.) 

   Kıyı Emniyeti aradık. Olaydan haberleri olduğunu ve Sahil Güvenliğin Müdahale ettiğini öğrendik. 

   Sahil Güvenlik ile görüştük. İhbardan haberleri olduğunu ve tekneye Sahil Güvenlik botu ile gittiklerini yalnız teknede bulunan 3 şahsın kurtarılmayı reddettiğini belirttiler (Su alarak hafif yan yatan teknelerini kurtarmaya çalışıyorlarmış).  

   Sahildeki Emniyet ekibiyle görüştük. Teknenin hafif yan yattığı, denizin çok dalgalı olduğu ve Sahil Güvenlik botunun teknenin yakınına gelip daha sonra ayrıldığı bilgileri teyit edildi. Polis memuru tarafından sahile yakın bir yerde belediyeye ait bir iş makinesinin (dozer) olduğu ve operatörüne ulaşmaya çalıştıklarını, dozere bağlayacakları bir halat vasıtasıyla tekneyi çekmeye çalışacakları bildirildi. 

   Saat 03:00 suları İtfaiye Komutadan yeniden arandık. Şahısların İtfaiyeyi arayıp teknedeki suyu boşaltmak için motopomp istediklerini, deniz çok dalgalı olduğu için motopompu ulaştıramayabiliriz dendiğinde ise “merdiven aracınız yok mu? Onu açar onunla ulaştırırsınız” dediklerini, hava koşulları ile uzaklık yüzünden merdiven aracıyla bu işlemin riskli olacağını söylediklerinde ise “hiçbir kurumun kendilerine yardıma gelmediğini” söylediklerini belirttiler. 

   Sahil Güvenliği tekrar aradık. İlk aramamızdan sonra Sahil Güvenlik botuyla tekrar gittiklerini ancak şahısların kurtarılmayı yine reddettiklerini belirttiler. 

   Sahildeki polis arkadaşı aradık. Dozer operatörünün geldiğini ve tekneye halat atmaya çalıştıklarını ancak hava ve deniz şartlarının engel olduğunu, bu arada Sahil Güvenlik botunun tekrar gelip ayrıldığını (dalga yüzünden yanaşamadığı için ayrıldığını sandığını), İtfaiye ve 112 ekiplerinin hazır beklediğini belirtti. 

   Tekrar Sahil Güvenliği aradım ve Şile açıklarında batan gemiyi hatırlatarak “vatandaşlarımızın başına olumsuz bir durum gelmesin, başımız ağrımasın” dedim (Kişisel insiyatif kullanma ihtiyacı hissettim). 

   Sahil Güvenlik aradı ve DEGAK ekibiyle müdahale edileceğini, sahilde emniyet ekibi varsa iletişim bilgisini istedi. Sahildeki polisin numarasını verdim. 

   Yaklaşık 7 - 8 dk. sonra polisi aradım. Sahil Güvenliğin kendisini aradığını, gelen ekiple birlikte kendisinin de bota binip tekneye gideceğini ve 3 kişiyi oradan alacaklarını söyledi. 

   Saat 04:30 suları polis aradı. Gelen ekiple birlikte bota binip tekneye gittiklerini ( bu arada dozere bağlı olan halatı ve itfaiyeden aldıkları motopompu da götürdüklerini ) ve zorda olsa şahısları ikna edip botlarına alıp sahile döndüklerini, ve teknenin sahile çekildiği bilgisini verdi.