21 Ekim 2018 Pazar

2012 senesi Nisan ayının bir Cumartesi günü

Bu yazı Melih KASAP tarafından yazılmıştır. Kaynak gösterilerek kullanılabilir.


   O sene ortaokula giden çocuğumun İngilizce dersine destek olması için, hafta sonları özel ders aldırıyordum.

   Cumartesi günü ders için evden çıkıp Pendik’e gittik. Oğlum ders verecek kişinin evine giderken bende kendisini kuşlu parkta (Tren istasyonunun hemen altında) kitap okuyarak bekleyeceğimi söyleyerek çıkınca yanıma gel dedim.

   Parka varıp boş bir banka oturup kitabımı okumaya başladım. 2 ya da 3 sayfa okumuştum ki yanıma 9 – 10 yaşlarında bir erkek çocuğu yaklaştı.

-Abi sana bir şey söyleyebilir miyim? Dedi.

   Okuduğum sayfayı kaybetmemek için kitap ayracını koyup kitabı kapatırken “söyle bakalım” dedim.

-Abi sabahtan beri bir şey yemedim, yanımda para da yok. Bana yiyecek bir şey alır mısın?

   O bunları söylerken bende onu süzdüm. Temiz giyimli konuşması düzgün bir çocuktu. Sesinde utangaç bir tını vardı ki benden başkası da duymasın diye kısık sesle konuşmuştu. O yüzden sorgulamadan benimle gelmesini söyleyerek hemen yakınımızdaki büfeye gittim.

-Ekmek arası döner söylüyorum dedim.

-Çeyrek yeter abi dedi. (Yarım aldım)

-Yanına içecek ne istiyorsun dedim.

-İstemiyorum dedi. (Sen kola al ben kasada ödüyorum dedim, hatta kolayı istediğinde çalışan arkadaş bana baktı, ver ödüyorum dedim)

   Büfeden çıkıp tekrar parkta oturduğum banka gelip kaldığım yerden kitabımı okumaya devam ettim. Bu arada çocukta yakınımdaki bir bankta ekmeğini yedikten sonra yanıma gelip teşekkür ederek gitti.

   Çocuk gittikten bir müddet sonra yanıma sarıklı, sakallı ve cübbeli genç biri gelip oturdu. “Mübarek” sen iyi birine benziyorsun dedi. Kaynarca’da bir caminin çağ ocağında ve yatılı Kuran kursunda çalıştığını anlattı. İstediğim zaman onu ziyarete gidebileceğimi, sohbet ve toplantılara katılabileceğimi söyleyerek beni davet etti. Cevap vermeden kitap okumaya çalıştığımı belirterek sohbeti kesmek istedim. O ise sohbeti devam ettirme niyetindeydi. Konuşmaya devam edip kendince dini bilgiler verip çeşitli sorular soruyordu. Bir taraftan kitap okurken diğer yandan rahatsız olduğumu da belli ederek sorularına geç cevap veriyordum. Bir yandan da düşünmeye başlamıştım. Acaba kalkıp gitmeli miydim yoksa bağırıp kovmalı mıydım? Anlattığı dini olaylar sonrasında sorduğu sorulara verdiğim cevaplar hoşuna gitmiş olmalı ki; aslında benim kurtulmama yarayacak soruyu sordu.

-Biz Mahmutusta’ya bağlıyız. Sen kime bağlısın?

 Aslında beklemediğim bir soru olmasına rağmen, gelen bu ortaya voleyi çakıp topu doksana takarak bu sohbetten kurtulabileceğimi anladım. Elimi omzuna koyup gözlerinin içine bakarak dedim ki:

-Arkadaşım ben aracı kullanmıyorum, direk Allah'a bağlıyım.

 Bu cevaptan sonra; göz bebekleri büyüdü, suratının şekli değişti ve peki, iyi günler diyerek yanımdan kalkıp gitti. Tabi bende de kitap okuyacak hal kalmadığı için kitabı kapatıp çocuğun gelmesini bekledim. Oğlum gelince de az dolaşıp yemek yedikten sonra eve döndük.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder